بَاب مَا
يُسْتَفْتَحُ
بِهِ
الصَّلَاةُ
مِنْ
الدُّعَاءِ
118-119. Namaza
Başladıktan Sonra Okunacak Dualar
حَدَّثَنَا
عُبَيْدُ
اللَّهِ بْنُ
مُعَاذٍ
حَدَّثَنَا
أَبِي
حَدَّثَنَا
عَبْدُ الْعَزِيزِ
بْنُ أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ عَمِّهِ
الْمَاجِشُونِ
بْنِ أَبِي
سَلَمَةَ
عَنْ عَبْدِ
الرَّحْمَنِ
الْأَعْرَجِ
عَنْ
عُبَيْدِ
اللَّهِ بْنِ
أَبِي
رَافِعٍ عَنْ
عَلِيِّ بْنِ
أَبِي
طَالِبٍ
رَضِيَ
اللَّهُ
عَنْهُ قَالَ
كَانَ
رَسُولُ
اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ إِذَا
قَامَ إِلَى
الصَّلَاةِ
كَبَّرَ ثُمَّ
قَالَ
وَجَّهْتُ
وَجْهِيَ
لِلَّذِي فَطَرَ
السَّمَوَاتِ
وَالْأَرْضَ
حَنِيفًا مُسْلِمًا
وَمَا أَنَا
مِنْ
الْمُشْرِكِينَ
إِنَّ
صَلَاتِي
وَنُسُكِي
وَمَحْيَايَ
وَمَمَاتِي
لِلَّهِ
رَبِّ
الْعَالَمِينَ
لَا شَرِيكَ
لَهُ وَبِذَلِكَ
أُمِرْتُ
وَأَنَا
أَوَّلُ
الْمُسْلِمِينَ
اللَّهُمَّ
أَنْتَ
الْمَلِكُ لَا
إِلَهَ لِي
إِلَّا
أَنْتَ
أَنْتَ
رَبِّي وَأَنَا
عَبْدُكَ
ظَلَمْتُ
نَفْسِي
وَاعْتَرَفْتُ
بِذَنْبِي
فَاغْفِرْ
لِي ذُنُوبِي
جَمِيعًا
إِنَّهُ لَا
يَغْفِرُ
الذُّنُوبَ
إِلَّا
أَنْتَ وَاهْدِنِي
لِأَحْسَنِ
الْأَخْلَاقِ
لَا يَهْدِي
لِأَحْسَنِهَا
إِلَّا
أَنْتَ وَاصْرِفْ
عَنِّي
سَيِّئَهَا
لَا يَصْرِفُ
سَيِّئَهَا
إِلَّا
أَنْتَ
لَبَّيْكَ
وَسَعْدَيْكَ
وَالْخَيْرُ
كُلُّهُ فِي
يَدَيْكَ وَالشَّرُّ
لَيْسَ
إِلَيْكَ
أَنَا بِكَ
وَإِلَيْكَ
تَبَارَكْتَ
وَتَعَالَيْتَ
أَسْتَغْفِرُكَ
وَأَتُوبُ
إِلَيْكَ
وَإِذَا
رَكَعَ قَالَ
اللَّهُمَّ
لَكَ
رَكَعْتُ
وَبِكَ
آمَنْتُ
وَلَكَ أَسْلَمْتُ
خَشَعَ لَكَ
سَمْعِي
وَبَصَرِي وَمُخِّي
وَعِظَامِي
وَعَصَبِي
وَإِذَا رَفَعَ
قَالَ سَمِعَ
اللَّهُ
لِمَنْ
حَمِدَهُ
رَبَّنَا
وَلَكَ الْحَمْدُ
مِلْءَ
السَّمَوَاتِ
وَالْأَرْضِ
وَمِلْءَ مَا
بَيْنَهُمَا
وَمِلْءَ مَا
شِئْتَ مِنْ
شَيْءٍ
بَعْدُ
وَإِذَا
سَجَدَ قَالَ
اللَّهُمَّ
لَكَ
سَجَدْتُ
وَبِكَ آمَنْتُ
وَلَكَ
أَسْلَمْتُ
سَجَدَ
وَجْهِي لِلَّذِي
خَلَقَهُ
وَصَوَّرَهُ
فَأَحْسَنَ
صُورَتَهُ
وَشَقَّ
سَمْعَهُ
وَبَصَرَهُ
وَتَبَارَكَ
اللَّهُ
أَحْسَنُ
الْخَالِقِينَ
وَإِذَا سَلَّمَ
مِنْ
الصَّلَاةِ
قَالَ
اللَّهُمَّ
اغْفِرْ لِي
مَا
قَدَّمْتُ
وَمَا
أَخَّرْتُ وَمَا
أَسْرَرْتُ
وَمَا
أَعْلَنْتُ
وَمَا أَسْرَفْتُ
وَمَا أَنْتَ
أَعْلَمُ
بِهِ مِنِّي
أَنْتَ
الْمُقَدِّمُ
وَالْمُؤَخِّرُ
لَا إِلَهَ
إِلَّا أَنْتَ
Ali (r.a.)'den; demiştir
ki: Resulullah (Sallallahu aleyhi ve Sellem) namaza durduğu zaman tekbir alır
sonra; "yüzümü hak dine meylederek ve teslim olarak göklerle yeri yaratana
çevirdim. Ben müşriklerden değilim. Namazım ve bütün ibadetlerim, ölümüm ve
hayatım alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir. Onun hiç bir şeriki yoktur. Ben
bununla (gerçek tevhid inancıyla) emrolundum. Ve ben müslümanların ilkiyim.
Allah'ım sen yegane hükümdarsın. Benim senden başka ilahım yoktur. Sen
rabbimsin, ben de senin kulunum. Ben nefsime zulmettim; fakat günahımı itiraf
ederim. Bütün günahlarımı affet. Çünkü günahları Senden başka affedecek yoktur.
Beni ahlakın en güzeline yönelt. Ahlakın en güzeline yönelten ancak sensin. O
kötü ahlakı benden uzaklaştır. Onu senden başka benden uzaklaştıracak kimse
yoktur. (Senin emirlerine) tekrar tekrar icabet eder, (buyruklarına) tekrar
tekrar tabi olurum! Bütün hayırlar senin elindedir. Şer ise asla sana nisbet
edilemez, varlığım seninledir. (Önü de sonu da) Sana (dayanır) Mübareksin,
yücesin. Senden mağfiret diler, Sana tevbe eylerim" derdi. Rüku'a vardığı
zaman ise: "Allah'ım ancak Sana rüku ettim. Sana iman eyledim. Ve ancak
sana teslim oldum, kulağım, gözüm, iliğim, kemiğim ve sinirlerim hep sana itaat
etmektedir" derdi. Başını rüku'dan kaldırdığında da; "Allah hamd
edenin hamdini işitir, (kabul eder). Ey Rabbimizl Gökler dolusu yer dolusu,
gökle yer arası dolusu onlardan maada (varlığını) dilediğin her şey dolusu hamd
de sana mahsustur" derdi. Secdeye varınca da; "Allah'ım, ancak sana
secde ettim ve ancak sana inandım, sana teslim oldum, varlığım kendisini
yaratıp en güzel şekle koyan, gözünü ve kulağını yaradan Allah'ına secde etti.
Yaratıcıların en güzeli olan Allah pek yücedir" derdi. Namazdan (çıkmak
için) selam vermek istediği zaman da; "Allah'ım! Evvel ve ahir, gizli ve
aşikar, işlediğim bütün günahları ve yaptığım bütün israflarımı ve senin benden
daha iyi bildiğin bütün kusurlarımı bağışla! İlerleten ve gerileten ancak
Sensin, Senden başka hiç bir ilah yoktur" derdi.
Diğer tahric: Buharî,
teheccüd, Deavat; Müslim, müsafirîn, zikr; Ebu Davud, vitr; Tirmİzî, kıyame ,
deavat; ibn Mace, ikame; Darimî, salat; Ahmed b. Hanbel, 1-95, 102, 103, 385;
II, 292, 514,
AÇIKLAMA: Bu hadis-i şerifte beyan buyurulduğuna göre
Nebiyyi Ekrem (s.a.v.) Efendimizin iftitah tekbirinden sonra yukarıdaki duayı
okuması sünnet-i seniyelerindenmiş.Bu duada geçen "Yüzümü göklerle yeri
yaratana çevirdim" cümlesindeki yüzden maksadın zat, varlık ve kalb olabileceği
gözönünde bulundurulursa, bu cümleye "bütün varlığımla, zatımla ve
kalbimle Allah'a yöneldim" manası vermek de mümkündür. Kısaca bu cümle
"samimiyet ve ihlasla Allah'a yöneldim, sadece O'na ibadet ediyorum"
manasını ifade eder. Dil bu cümleleri telaffuz ederken kalbin de bu manaya
uygun olarak son derece uyanık olması, namaz kılan kişinin ihlas, hudu (huzur)
ve huşu'un son haddinde bulunması gerekir. Yoksa yalancı durumuna düşmüş olur.
Bu dua Kur'an'da إِنِّي
وَجَّهْتُ şeklinde إِنِّي kelimesiyle başladığı halde bu kelimenin namazda Efendimiz
tarafından hazfedilmesi bu cümlelerin kıraat maksadıyla değil de dua maksadıyla
okunduğuna delalet eder.
Hadiste
geçen "Hanîf" kelimesi, batıldan Hakk'a yani hak din olan İslama
meyleden kimse demektir. Aslında "hanif" ve "hanef"
meyletmek demektir. Ebu Ubeyd ise, "Hanîf" araplar arasında Hz.
İbrahim'in dininde olan kimse anlamına gelir" demiştir.
Hadis-i
şerifte geçen "Müslim" kelimesinin manası ise, "emir ve
nehy-lere ram olan ve ne buyrulursa onu yapmağa hazır kimse demektir. إِنَّ
صَلَاتِي
وَنُسُكِي kelimelerini "namazım ve bütün ibadetlerim" diye
ter-ceme etmek mümkün olduğu için biz de öyle terceme ettik. Merhum Hasan Basri
Çantay da mealinde bu şekilde terceme etmiştir. Haşiye olarak da şu açıklamayı
yapmıştır: "Mucahid ile Said b. Cübeyry, Dahhak ve Süddî'nin kavillerine
göre "nüsk"den maksat, Hac ve Umredeki Kurbandır. Bazılarında hac
amelleridir. Bazıları da "Allah'a yaklaştıran herşeydir, bütün
ibadetlerdir" demişlerdir. Biz bunu tercih ettik.[Çantay, Hasan Basri,
Kur'an-i Hakîm ve Meal-i Kerîm, C.1, 213]
Bezlu'I-mechud
sahibi: "Rabbin için namaz kıl ve kurban kes"[Kevser 2] ayetine uygun
olarak burada da "salat" ve "nüsük" kelimeleri beraberce
zikredildi" diyerek
"Nüsük"
kelimesinin burada "kurban kesmek anlamında" kullanıldığını
söylemiştir.
"Ben
müslünıanların ilkiyim" cümlesi, Müslim'in rivayetinde "Ve ben
müslümanlardanım" şeklinde geçmektedir. Aslında bu iki rivayet arasında
bir tearuz yoktur. Nitekim Resul-i Zişan Efendimiz namazda bazan biriyle bazan
da diğeriyle dua etmiştir. Çünkü o bu ümmetin ilk iman edeni, Allah'a ilk
teslim olanıdır. Bu sebeble bazıları. ümmet için sünnet olan وَأَنَا
مِنْ
الْمُسْلِمِينَ cümlesiyle dua etmektir" demişlerse de, Şevkanî buna
itiraz etmiş ve; "Buradaki أَوَّلُ kelimesinin ilk manasına değil, emirlere sarılmakta acele
etmek anlamına geldiğini, bu bakımdan ümmet için de أَنَا
أَوَّلُ
الْمُسْلِمِينَ şeklinde dua etmenin caiz olduğunu" söylemiştir. Nitekim
meşhur Hanefi alimi îbn Nuceym de el-Bahr isimli eserinde أَنَا
مِنْ
الْمُسْلِمِينَ diyerek mi yoksa أَنَا
أَوَّلُ
الْمُسْلِمِينَ şeklinde mi dua edilmesi gerektiği mevzuunda ulemanın ihtilafa
düştüğünü, bazılarının أَنَا
أَوَّلُ
الْمُسْلِمِينَ diye dua edildiği takdirde namazının bozulacağına hükmettiğini,
ancak gerçekte böyle dua etmekle namazın bozulmayacağını beyan etmiştir.[İbn Nuceym,
el-Bahru'r-raik,I, 328]
Bu
mevzuda kadınla erkek arasında da bir fark yoktur. "Rab" kelimesinin
lugatta dört manası vardır: 1. İslah eden, 2. İtaat edilen ulu; 3. Sahib ve
malik, 4. Terbiye eden, besleyip bütün. Başına harf-i ta'rif gelirse sadece
Allah Teala hakkında kullanılır. Harf-i ta'rifsiz bulunursa yaratıklar hakkında
da kullanılır.
"Nefsime
zulmettim" demek, Rabbim'in zikrinden gaflet ederek ve başkasının
sevgisini gönlüme koyarak kendime zulmettim, demektir. Resulullah (s.a.v.)
böyle dua etmekle kulluk gereği önce kusurunu itiraf etmiş, sonra Allah'dan
mağfiret dilemiştir. Nitekim Hz. adem ile Hz. Havva (aleyhisselam) da böyle
yapmışlar ve; "Ey Rabbimiz! Biz nefislerimize zulmettik, eğer bizi
affetmezsen ve bize acımazsan mutlaka ziyankarlardan oluruz" demişlerdi.
Lebbeyk
ve sa'deyk kelimelerinin müfredi malum ve musta'mel değildir. Bunlar kelime-i
icabettir. İkincisi birincisine tabi olarak kullanılır.[M. Zihni Efendi,
el-Müntehab, fi kavaid'is-sarf, s. 436]
Yine
Zihnî Efendi lebbeyk kelimesi ile ilgili olarak şunları söylemektedir:
Lisanımızda dahi müstamel olduğu üzere kelime-i icabettir. Tesniye sigası üzere
variddir. Müntehab'ın 436. sahifesinde bu kabilden olan müsenna isimler
gösterilmiştir. Hepsinin intisabı masdariyyet üzeredir. Lebbeyk lafzını ehl-i
lügat لبيُْ maddesinde zikretmişlerdir.[M.Zihni Efendi, el-Muktezab, s.164]
Lebbeyk,
ilbab'dan alınma bir kelimedir, emre hazır vaziyette beklemek demektir. Yani
senin kapında tekrar tekrar ayakta durup, emrine boyun eğiyorum demektir.
Kelimenin tesniye olarak söylenmesi tekrarı ifade içindir. Mensub okunuşu
mukadder bir fiil sebebiyledir.[el-Menhel, V, 169]
Netice
olarak "lebbeyk" ben tekrar tekrar senin taatin üzereyim;
"Sa'deyk" de senin emrine uyarak tekrar tekrar saadete ererim,
demektir.
"Bütün
hayırlar senin elindedir" cümlesinin şerhi ile-ilgili olarak hadis
şarihleri şunları söylemişlerdir: "Maddî manevî her türlü hayır senin
tasarrufundadır. Bütün iyilikler sana nisbetle avuçta tutulan şey gibi emre ve
tasarrufa amadedir. Senin kaza ve kaderinin sultası ve hükmü altındadır."
Burada
geçen "senin elindedir" cümlesindeki el kelimesi müteşabih bir
kelimedir. Çünkü Cenab-ı Allah el, yüz gibi cismanî ve maddî sıfatlardan
münezzehdir. Bu sebeble ayet-i kerimede ve hadis-i şeriflerde geçen bu kelimelere
Zat-i Bariye layık ve aynı zamanda akla ve Arab dili gramerine uygun olan
mecazî manalar verilmiştir. Bu, müteahhirun denilen ve Hicri 500'ncü yıldan
sonra gelen Kelam ulemasının mezhebidir. Bunlar ayet-i kerime ve hadislerde
geç*-ı "el" kelimesine kudret, tasarruf gibi Zat-i Bari'nin Kemal
sıfatlarına uygun manalar vermişlerdir. Fakat daha önce yaşamış olan selef
uleması ise, bu gibi ayetleri te'vilden kaçınarak onları hakiki manalarından
çıkarma tehlikesinden korundukları gibi, "Hak Teala'nın eli
mahlu-katınkine benzemez, biz onun hakikatini bilemeyiz" demek suretiyle
bu kelimelerin mahiyetini de Allah'a havale ederek teşbih ve tecsîme düşmekten
de korunmuşlardır.
"Şer
ise asla sana nisbet edilemez" cümlesi te'vili gereken bir sözdür. Çünkü
Ehl-i Sünnet mezhebine göre hayır olsun, şer olsun herşeyi Allah yaratır.
İmam
Nevevî'nin beyanına göre bu mevzuda beş görüş vardır: .
1.
Bu cümlenin manası şer ile sana kulluk yapılamaz, demektir. İmam Halil b. Ahmed
ile Nadr b. Şümeyl, İshak b. Rahuye, Yahya b. Main, Ebu Ber b. Huzeyme, Ezherî
ve diğer bir takım ulemanın görüşleri budur.
2.
Teeddüben, şer Allah'a izafe edilemez. Ancak yaratıkların yaptıkları işlere
izafe edilir. Mesela, "ey maymunlarla domuzların yaratıcısı" denilemez.
Nitekim İbrahim aleyhisselam şöyle buyurmuştur: "Hastalandığım zaman bana
şifa veren odur"[Şuara 80] Bu ayet-i kerimede İbrahim aleyhisselam
hastalanmayı teeddüben kendisine, şifa vermeyi de Allah'a izafe etmiştir. Bunun
Kur'an-ı Kerim'de örnekleri çoktur. Hızır aleyhisselamın aybı kendine, rahmeti
de Allah Teala'ya izafe etmesi de bu örneklerden birini teşkil eder. "Onun
için ben onu kusurlu yapmak istedim"[Kehf 79] "Rabbin diledi ki ikisi
de rüşdlerine ersinler"[Kehf 82] ayet-i kerimelerinde olduğu gibi.
3.
Bu cümlenin manası "Ya Rabbi, kötü şeyler sana arz olunamaz ancak sana
iyi sözler ve güzel ameller arz olunur" demektir. Nitekim ayet-i kerimede
"Güzel kelimeler ancak ona yükselir. Onu da iyi amel (ve hareket)
yükseltir"[Fatır 10] buyurulmuştur.
4.
Bu sözlerden maksat, "Ya Rabbi! Şer Sana nisbetle şer değildir.Çünkü Sen
onu büyük hikmet ve maslahatlarla yarattın; şer ancak mahluklara nisbetle
kötüdür" demektir.
5.
Hattabî'ye göre bu söz "şer senden ma'dud değildir"
anlamındadır."Mübareksin" kelimesinin manası "Büyüksün ve
şereflisin, her türlü senaya layıksın, kullar seni tevhid etmekle bereket
kazanırlar" demektir.
"Yaratıcıların
en güzeli olan Allah pek yücedir" cümlesinde Hak Teala'nın en güzel
yaratıcı olduğu beyan edildiğine göre Allah'dan başka yaratıcılar bulunduğu,
fakat onların yarattığı şeylerin noksan ve kusurlu olduğu manası
anlaşılmaktadır.
Ehl-i
Sünnet uleması, bu cümlede geçen yaratıcılar, kelimesine takdir ediciler,
mümkünü tahdid ve tasvir ediciler manası vermişlerdir. Çünkü "Allah
herşeyin yaratıcısıdır"[Zümer 62] "Allah'-dan başka bir yaratıcı var
mıdır?"[Fatır 3] gibi ayet-i kerimeler Hak Teala'nın her şeyin yaratıcısı
olduğunu ve O'ndan başka yaratıcı bulunmadığını çok açık olarak ifade
etmektedir. Buna göre bu cümleye şöyle mana vermek mümkündür: "Takdir
edenlerin ve şekil verenlerin en güzeli olan Allah pek yücedir."
İmam
Nevevî el-Mecmu' isimli eserinde (3 / 416) şunları söylemektedir: سَمِعَ
اللَّهُ
لِمَنْ
حَمِدَهُ
cümlesinin manası Allah kendisine hamd edenin hamdini kabul eder ve onu
mükafatlandırır, demektir. Sünnet olan rüku'dan kalkarken سَمِعَ
اللَّهُ
لِمَنْ
حَمِدَهُ
demektir. İyice doğrulduktan sonra da: "Ey Rabbîmiz! Göklerle yer ve
onların arasındaki herşey, onlardan sonra dilediğin herşey dolusu hamd ancak
Sana mahsustur. Ey hamd ü senaya layık olan Allah'ım! Senin verdiğine mani
olacak yoktur. Vermediğini verecek de yoktur. Senin katında hiç bir varlık
sahibine varlığı fayda verecek değildir" demek müstehabtır.
...
kelimesini merfu ve mensub okumak caizse de meşhur olan hal olarak mansub
okunmasıdır.kelimesi münada, olarak feth üzere mebnidir. İmam Şafiî ve
taraftarlarına göre bu duayı okumanın müstehab oluşunda imam ve cemaat
eşittir. (Semi’alllahu limen hamideh) ve (Rabbena lekel hamd) zikirlerini de
yine aynı şekilde hem cemaat ve hem de imamın okuması sünnettir.
"Rabbena" kelimesiyle başlayan zikir bazı hadis-i şeriflerde (Rabbena
lekel hamd) şeklinde geldiği halde bazılarında (Rabbena ve lekel ham) şeklinde
vav ile beraber rivayet edilmişken, bazı rivayetlerde (Allahumme Rabbena lekel
hamd) bazılarında da (Allahumme Rabbena ve lekel hamd) şeklinde gelmiştir. Bu
rivayetlerin hepsi sahih ve hepsiyle de amel etmek caizdir. Rivayetlerin
bazısında bulunan vav'ın mahfuz bir fiile atfeden bir atf (vav) olduğu
söylenmektedir. Buna göre cümlenin (.....) "Ey Rabbimiz! Sana itaat ve
hamd ederiz. Gerçek ve kusursuz olan hamd sana mahsustur" şeklindedir.
Fakat efdal olan (Rabbena lekel hamd) demektir. Cemaatin işitmesi ve imamın
rüku'dan kalktığını anlaması için imam’ın (Semi’allahu limen hamideh) cümlesini
sesli okuması, (Rabbena lekel hamd) cümlesini de gizli okuması müstehabdır.
Cemaat ise, tekbirde olduğu gibi her ikisini de gizli okur. Bu İmam Şafii'nin
mezhebidir. Ata, Muhammed b. Sirîn, İshak ve Davud da aynı görüştedirler. Ebu
Hanife'ye göre ise İmam sadece (Semi’allahu limen hamideh), cemaat de sadece
(Rabbena lekel hamd) der. Bu aynı zamanda İbn Mes'ud, Ebu Hüreyre, İmam Malik
ve İmam Ahmed'in görüşüdür.
İmam
Sevrî, Evzai, Ebu Yusuf ve Muhammed'in görüşüne göre ise, İmam her iki cümleyi
de okur. Cemaatse sadece (Rabbena lekel hamd) der. Bunların delili Buharî ve
Müslim'in ittifakla rivayet ettikleri:"İmam semi'allahü limen hamideh,
dediği vakit siz Rabbena lekel hamd deyiniz"[Buharî, ezan; Müslim, salat]
mealindeki hadisle "Peygamber (s.a.v.) semiallahü limen hamideh dedikten
sonra arkasından Rabbena ve leke'l-hamd derdi"[Buharî, ezan; Müslim,
salat]
mealindeki hadistir.
İmam
Şafiî'nin ve taraftarlarının delili ise yine Buharî ve Müslim'in ittifakla
rivayet ettikleri: "Nebi (s.a.v.) sema’allahu limen hamiden dediği zaman
arkasından (Rabbena lekel hamd) derdi.[Buharî, ezan; Müslim, salat] mealindeki hadisle,
Buharî'nin Malik b. el-Huveyris'den rivayet ettiği “Beni gördüğünüz gibi namaz
kılınız"[Buharî,
ezan]
mealindeki hadis-i şerif ve; “Bir adam Resul-i Ekrem'in huzurunda namaz
kılarken sözünden sonra (Rabbena lekel hamd kesiren tayyiben mübareken)
deyince, Efendimiz; “o adama otuz küsur meleğin bu sözün sevabını yazmak için
koşuştuklarını görüyorum" buyurdu.[Buhari, ezan; Sünen-i Ebu Davud 770 no'lu
hadis]
mealindeki hadistir. Şa-fiîlere göre mevzumuzu teşkil eden hadis-i şerif
iftitah tekbirinden sonra '*İnnî veccehtu" duasının okunacağına bir
delildir.Hanefilere göre bu dua İslam'ın ilk yıllarında okunurdu, sonradan
neshedildi.[Menhel,
V, 195]
Ancak
teheccüd namazlarında okunabilir. Her namazda sübhaneke duasından sonra (inni
veccehtü vechiye...) duasını okumak İmam Ebu Yusuf'a göre de sünnettir. Delili
de mevzumuzu teşkil eden Ebu Davud hadisidir. İmam Ebu Hanife ve Muhammed
(r.a.)'e göre ise, Sübhaneke'den sonra bu duayı okumak gerekmez. Delilleri ise
Darekutnî'nin Hz. Enes'den rivayet ettiği; "Hz. Nebi (s.a.v.) namaza
başlarken tekbir getirir ve Sübhaneke'yi sonuna kadar okurdu. Başka bir dua
ilave etmezdi" mealindeki hadistir. [ibnu'l-Humam, Fethu'I-Kaadir, IV, 202,
Zeylaî, Nasbii'r-raye, I, 320]
İmam
Ebu Hanife ve Muhammed (r.a.)'e göre mevzumuzu teşkil eden hadis, teheccüd
namazıyla ilgilidir. Nitekim Ebu Avane'nin Sahîh'inde İmam Nesaî'nin de
Sünen'inde rivayet ettiği; "Hz. Nebi nafile namazına başladığında
tekbirden sonra (İnni veccehtu vechiye...) duasını okurdu" mealindeki
hadis-i şerif de bu imamların görüşünü desteklemektedir.[İbnu'l-Hümam,
Fethü'l-Kaadir, I, 203]